Günümüzde boşanma sürecine giren taraflar evliliğin bitiminden çok malların nasıl paylaşacağı sorun olmaktadır. Mal rejimi tasfiyesi, evli çiftlerin evlilik birliği içerisinde sahip edinmiş olduğu malların evliliklerinin sona ermesi sonrasında paylaşımın nasıl yapılacağına dair kuralları içermektedir. Eşler evlilik birliği içerisinde edinmiş oldukları mal paylaşımına dair kendi aralarında rejim türlerinden birini seçerek sözleşme imzalayabilirler. Ancak eşler mal rejimi türlerinden birini seçmemişler ise nikah tarihlerine göre yasal mal rejimi hangisi ise o yasal mal rejimine tabi olacaklardır. Mal rejiminin türleri, çiftlerin nikah tarihine göre hangi yasal mal rejimine dahil oldukları, yasal mal rejimini tercih etmeyen çiftlerin diğer türlerden birini nasıl seçebileceklerine dair bilgiler detaylı olarak anlatılacaktır. Ancak kısaca bahsetmek gerekirse 01.01.2002 tarihinden sonra evlenen çiftlerin yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma iken 01.01.2002 öncesi yasal mal rejimi ise mal ayrılığı rejimine dahildir. Günümüzde yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Edinilmiş mallara katılma rejim türünü tercih etmeyen çiftler mal rejimi sözleşmesi ile noterde diğer üç türden biri olan mal rejimini tercih edebilirler. Taraflar mal rejimi sözleşmesi imzalarken dikkat etmesi gerektiği hususlar bulunmaktadır. Öncelikle Türk Medeni Kanunu’nda sayılan dört tür mal rejiminden yasal olmayan diğer üçünden birini tercih etmek zorundadırlar. Mal rejimi sözleşmesini noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapabilirler. Kanunda sayılan bu üç türden mal rejimi evlilik sırasında veya evlilik öncesi seçebilirler. Hatta Türk Medeni Kanunu’na göre taraflar evlenme başvurusu sırasında da seçecekleri mal rejimi türünü yazılı olarak bildirebilirler. Mal rejimi konusu detaylı bir konu olduğundan mutlaka bu konuda uzman bir avukat ile görüşülmeli ve doğru bir şekilde yönlendirilme yapılmalıdır. Mal rejimi konusunda özellikle tarafların kişisel malı ile edinilmiş mal ayrımını iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Tarafların mallarında kimin ne kadar pay alabileceği ya da alamayacağı gibi konuların ayrımı iyice bilinmeli, araştırılmalı ve bu konularda uzman olan bir hukukçu ile mal rejimi tasfiyesine dair dava açılmalıdır.
Mal paylaşımı davası, belli bir süreye tabi olarak açılacak olan davadır. Mal paylaşımı davası, boşanma davası sona ermeden karara çıkmayacaktır. Boşanma davasının sona ermesi ve taraflar adına boşanma kararı verilmesi halinde mal rejimi davasına devam edilecektir. Mal paylaşımı davası, boşanma kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıllık süreye tabidir. 10 yıllık süre sonunda açılan mal paylaşımı davası zamanaşımı nedeniyle reddedilecektir.
Mal paylaşımı davası açılırken dosyaya ilişkin belli gider ve harcın yatırılması gerekmektedir. Mal rejimine ilişkin davalarda, harç, nispi harca tabidir. Nispi harç miktarı, dava değerine göre değişmektedir. Mal paylaşımı davasının değeri gösterilmeli ve gösterilen değer üzerinden hesaplanan harcın yatırılması gerekmektedir. Harcın eksik olması halinde, hakim, harcın tamamlatılması adına süre verilecektir.
Eşlerden birinin ölümünde mal rejimi sona ermektedir. Eşlerden birinin ölümü evlilik birliğini de sona erdireceğinden ölüm tarihi mal rejimi tasfiyesinin ölüm tarihinden itibaren sona erecektir. Eşlerin yasal mal rejimi dışından farklı bir mal rejimini tercih etmesi halinde mal rejimi sona erecektir. Yeni mal rejiminin başladığı tarih, diğer mal rejiminin sonlandırıldığı tarihte başlamaktadır. Evliliğin iptal edilmesi halinde mal rejimi sona ermektedir. Evliliğin iptal edilmesi talebi ile açılan dava tarihinden itibaren mal rejimi de sona erecektir. Ancak hüküm değeri olabilmesi için mahkeme tarafından evliliğin iptal edilmesi ve verilen iptal kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Mahkeme tarafından tarafların mal ayrılığına geçmesine karar vermesi halinde davanın açıldığı tarihten itibaren sona erecektir.
01.01.2002 tarihinden önce yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu, yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı rejimini kabul etmişlerdir. 01.01.2002 öncesinde alınan taşınmazlar kimin üzerine kayıtlı ise o kişinin kişisel malı olarak sayılacaktır. Mal ayrılığı rejim mal paylaşımında bu ayrımı öngörmüştür. Ancak malın tasfiyesinde üzerine kayıtlı olmayan kişi malın alınmasında katkısı var ise elbette katkı alacağını talep etmek amacıyla dava açma hakkı vardır. Katkı alacağına ilişkin davayı açacak olan kişinin taşınmazın ya da aracın alımında katkı yaptığına dair iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Türk Hukuku her daim iddia öne süren kişinin kanıtlamasını istemektedir. Katkı yaptığını iddia eden kişi, katkıda bulunduğunu ve ne kadar katkıda bulunduğuna dair iddiasını kanıtladığı takdirde katkı payı alacak ve mal rejiminin tasfiyesine dahil olabilecektir. Tarafların evliliği 01.01.2002 öncesi yapılmış ancak evlilik birliği içerisinde edinmiş oldukları mallar hem bu tarihten önce hem de bu tarih sonrası edinilmiş ise mal rejimi de değişecektir. Tarafların 01.01.2002 yılı öncesi edinmiş olduğu mallar kimin üzerine kayıtlı ise yasal mal rejimi mal ayrılığı rejimi olduğundan mal o kişide kalacak olup 01.01.2002 sonrası alınan malların tasfiyesi ise yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olacaktır.
01.01.2002 tarihinden önce edinilen malın üzerine kayıtlı olmayan eş, malın alınmasında katkısı var ise yapmış olduğu katkı için alacak davası açma hakkı bulunmaktadır. Katkı payı alacağına dair açılacak olan Davada görev mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir. Asliye hukuk mahkemesi, aile mahkemesi göreviyle davaya bakabilecektir. Neler Katkı Payı Alacağı Davasına Konu Olabilir? Öncelikle çalışmayan kadının ev işlerini yapması katkı olarak sayılmayacaktır. Bu nedenle evlilik birliği içerisinde edinilen mallara çalışmayan kadının yalnızca ev işi yaparak katkıda bulunduğu iddiası ile katkı payı alacağı talep edemeyecektir. Çiftlerden her ikisi de çalışıyor ve maaşı var ise maaşını başka bir yere harcamadığını kanıtladığı vakit mala dair katkıda bulunduğunu ispatlayabilecektir. Katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağı kavramları birbirine karıştırılmış olsa da her iki kavram birbirinden farklı kavramlardır. Bir eşin diğer eşin malına yapmış olduğu katkı, 01.01.2002 yılından önce evlenen çiftlerde katkı payı alacağı, 01.01.2002 yılı sonrasında ise değer artış payı alacağı söz konusu olacaktır. Ancak her iki kavramı birbirinden ayıran diğer bir ayrım ise katkı payı alacağında katkıda bulunulan malın değeri dava tarihindeki sürüm değeri hesaplanırken faiz dava tarihinden itibaren hesaplanacaktır. Katkı payı alacağındaki durumu özetleyecek olursak eğer; yapılan katkının bedeli taşınmazın alım tarihindeki değerine oranı tespit edilecek dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle sürüm değeri tespit edildikten sonra bu orana çarpılacaktır. Böylelikle katkı payı alacağı bulunacaktır. Değer artış payının hesaplanması ise daha farklıdır. Şöyle ki; dava konusu taşınmazın değeri davanın karar tarihine yakın bir tarih dikkate alınarak sürüm değeri hesaplanacak olup faizin hesaplanması ise karar tarihinden itibaren olacaktır.
Türk Medeni Kanunu’na göre 01.01.2002 yılı sonrası edinilen malların tasfiyesi edinilmiş mallara katılma rejimine dahil olmaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde, evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda eşlerin yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Söz konusu bu malların kimin üzerine kayıtlı olduğu ya da olmadığının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan malların evlilik birliği içerisinde edinilmiş ve kanunen öngörülen belli şartların taşımasıdır. 01.01.2002 sonrası edinilen mallar için getirilen yeni düzenleme ile çalışmayan kadının ev işlerinde sorumluluk alması maddi bir boyuta geçmektedir. Geliri olmayan ancak ev içerisinde sorumlulukları yerine getiren kadın 01.01.2002 sonrası edinilen mallardan katkısı nedeniyle alacak talep edebilecektir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde ayrıntılı olarak anlatılacağı üzere edinilmiş hangi malların tasfiyeye dahil olduğu ya da olmadığı önemli bir husustur. Mal rejimi tasfiyesi davası açmak isteyen taraf, boşanma ve mal rejimi konusunda uzman olan bir avukattan yardım almalıdır. Böylelikle mal rejimine ilişkin detaylar ve hususlar iyi değerlendirilerek hak talep edilmelidir. Anlaşmalı boşanma davaları, çekişmeli boşanma davasından farklı olarak nafaka, velayet, tazminat ve mal rejimi tasfiyesine ilişkin konularda tarafların uyuşmasını içerir protokol ile tek celsede boşanmadır. Tarafların imzalamış oldukları protokol, uzman bir hukukçu tarafından hazırlanmalıdır. Nitekim hazırlanacak olan protokolde ucu açık maddeler yer almamalı, taraflar ileride doğabilecek bir uyuşmazlığa yer verecek maddeler koyulmamalıdır. Anlaşmalı boşanma davalarında hazırlanan protokolde, tarafların mal rejimi tasfiyesinde katılma ile değer artış payından feragat edebilir. Anlaşmalı boşanma davasına sunulan protokol yargıç tarafından onaylanabilecek bir protokol olmalıdır. Bu nedenle protokoldeki maddeler veya şartlar hukuka uygun olarak yazılmalıdır. Anlaşmalı boşanma ile boşanan tarafların 10 yıl içerisinde mal rejimi tasfiyesine ilişkin dava açma hakları koşullar uygun olduğu vakit bulunmaktadır. Mal paylaşımına ilişkin madde bulunan protokolde, “mal rejimi tasfiyesine ilişkin değer artış payı ile katılma alacağından feragat ediyorum, mal rejimine ilişkin talebim olmayacaktır” beyanında bulunulmalıdır.
Mal rejimi sözleşmesi borç sözleşmesi değildir; evlenmeden önce veya evlilik sırasında yapılabilir. Eşlerin yapacakları mal rejimi sözleşmesi ile yalnızca kanunda sayılan rejimlerden birini seçebilirler. Eşler yasada sayılan mal rejimleri dışında bir rejim seçemezler. Taraflar sözleşmede serbest değil, sınırlıdır. Her ne kadar kanunen mal rejimi sözleşmesi olarak anılsa da halk arasında bilinen adı “evlilik sözleşmesi” dir. Türk Medeni Kanunu’nun 205. Maddesi gereği mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimi türün seçtiklerini yazılı olarak da bildirmeleri mümkündür. Hatta evlilik töreni esnasında dahi evlenecek olan çiftler beyanla dahi seçmiş oldukları mal rejimini seçebileceklerdir. Görüldüğü üzere kanunda mal rejimi sözleşmesine dair şekil şartı belirtilmiştir. Kanunda belirlenen şekil şartına uyulmadan imzalanan mal rejimi sözleşmeleri kanunen geçerli olmayacaktır.
Mal rejimi sözleşmesi yani diğer adıyla evlilik sözleşmesinin içeriğinde taraflar evlilik birliğinde uygulanacak mal rejimi sözleşmesi belirleyebilir, evlilik içerisinde belirlenen mal rejimini sona erdirebilir veya değiştirebilir. Evlenme akdi ile kurulan sözleşmede yasal mal rejimi ortak mal rejimidir. Evlenme sözleşmesi ile kanundaki rejimlerden birisini seçebilmektedir. Önalım hakkı gibi bir anlaşma yapılamaz, ortak borçlar hariç tutulamaz, icra ya da iflas hususu eklenemez, iştirak nafakası gibi boşanmaya bağlı unsurlar hususunda anlaşma yapılamaz, icra dairesi üzerinden bir anlaşma gerçekleştirilemez. Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen mal rejimi türleri dışında bir mal rejimi türü seçemezler. Avukat aracılığı ile sözleşme yapılmalı, en azından hukuki danışmanlık hizmeti alınarak mal rejimi sözleşmesinin geçerli olduğu durumlar sorulmalıdır. Taraflar sözleşme imzalarken kendi belirledikleri bir mal paylaşımına dair rejime dayanarak sözleşme imzalasa dahi kanunen bir geçerliliği yoktur. Ancak sözleşmede, kişisel malın gelir tasfiyesi hariç tutulabilecek ve kazanç dahil edilmeyebilecektir. Kişisel mal geliri olarak örnek vermek gerekir ise miras kalan konuttan gelen kira geliri ve faiz edinilmiş mal olacaktır ve kişisel mal geliri yasal haklardan hariç tutulabilecektir. Özetle; taraflar yasanın izin verdiği ölçüde mal rejimi türünü tercih edeceklerdir. Mal rejimi sözleşmesinde belirlenen tipe bağlılık kuralı ile sınırlar eşlerin ortak olmayan çocuklarının miras nedeniyle saklı payını korumak ve eşlerden birinin alacaklısının hakkını korumak amaçlıdır.
TMK madde 202. Maddenin ikinci fıkrası gereği; _”Eşler mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler”_ TMK 208. Maddenin birinci fıkrası gereği; _“Eşler, her zaman yeni bir mal rejimi sözleşmesiyle önceki veya başka bir mal rejimini kabul edebilirler.”_ TMK 211. Maddenin birinci fıkrası gereği, _“Alacaklı tatmin edildiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine hakim, mal ortaklığının yeniden kurulmasına karar verebilir”_ Bu durum mal ortaklığını kabul eden eşlerde geçerli olan bir durumdur. Eşlerden birine icra takibi başlatan alacaklı, her iki eşe de yönelttiği mal ayrılığına dönüşülmesini talep edebilir. Alacaklı böyle bir talepte bulunabilmesi için haciz esnasında zarara uğraması gerekmektedir. TMK 221. Madde gereği; _“Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler.”_ TMK 237. Maddenin birinci fıkrası gereği; _“Artık değere katılmada mal rejimi sözleşmesiyle başka bir esas kabul edilebilir”_ TMK 238. Madde gereği; _“Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, kanundaki artık değere katılmaya ilişkin düzenlemeden farklı anlaşmalar, ancak mal rejimi sözleşmesinde bunun açıkça öngörülmüş olması hâlinde geçerlidir.”_ TMK 240. Maddenin birinci fıkrası gereği; _“Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır.”_ TMK 258. Madde gereği; _“Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle sadece edinilmiş mallardan oluşan bir ortaklık kabul edebilirler. Kişisel malların gelirleri de bu ortaklığa dahildir.”_ TMK 259. Maddenin birinci fıkrası gereği; _“Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle belirli malvarlığı değerlerini veya türlerini, özellikle taşınmaz malları, bir eşin kazancını, bir meslek veya sanat icrası için kullandığı malları ortaklık dışında tutabilirler.”_ TMK 260. Madde gereği; _“Kişisel mallar, mal rejimi sözleşmesi, üçüncü kişinin karşılıksız kazandırması veya kanunla belirlenir. Eşlerden her birinin sadece kişisel kullanımına ayrılmış olan eşyası ile manevî tazminat alacakları kanundan dolayı kişisel malıdır. Bir eşin saklı pay olarak isteyebileceği malvarlığı değerleri, mal rejimi sözleşmesiyle ortaklığa dahil edildiği ölçüde, miras bırakanları tarafından kendisine kişisel mal olarak kazandırılamaz”_ TMK 276. Madde gereği; “_Eşlerden birinin ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü sebebiyle mal ortaklığının sona ermesi hâlinde, her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir. Mal rejimi sözleşmesiyle başka bir paylaşma oranı kararlaştırılabilir. Bu tür anlaşmalar altsoyun saklı paylarını zedeleyemez.”_ TMK 277. Maddenin üçüncü fıkrası gereği; _“Yasal paylaşmanın değiştirilmesine ilişkin anlaşmalar, ancak mal rejimi sözleşmesinde bunun açıkça öngörülmüş olması hâlinde geçerlidir.”_
Öncelikle mal rejimi sözleşmesini yani evlilik sözleşmesini kimler imzalayabilir, sözleşmenin şekli nasıl olmalıdır konusunu irdelemek gerekmektedir. Avukat aracılığı ile ya
Mal rejimi sözleşmesini ancak ayırt etme gücüne sahip olan eşler imzalayabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 204. Maddesinde bu husus belirtilmiştir. Tarafların ayırt etme gücüne sahip olması yeterli olup ergin olması için bir koşul öngörülmemiştir. Küçük veya kısıtlı olan kişilerin evlilik sözleşmesi (mal rejimi sözleşmesi) imzalayabilmesi için yasal temsilcilerinin rızasını alma zorunluluğu bulunmaktadır. Diğer önemli bir husus ise mal rejimi sözleşmesini taraflar bizzat kendisi imzalaması gerekmektedir. Çünkü mal rejimi sözleşmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı hak niteliğinde olup taraflar bizzat imzalamalıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun belirtmiş olduğu üzere mal rejimi sözleşmesi noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Ayrıca taraflar evlenme başvurusu esnasında da hangi mal rejimini seçtiklerini beyan ederek evlilik sözleşmesini imzalamış olacaklardır. Görüldüğü üzere mal rejimi sözleşmesinde bilinmesi gereken hususlar bunlardan ibaret olup bu hususların iyi bilinmesi halinde mal rejimi sözleşmesi imzalanabilir. Unutulmamalıdır ki mal rejimi sözleşmesi (evlilik sözleşmesi) tarafların imzalamış olduğu tarihten itibaren geçerlilik kazanacaktır. Mal rejimi sözleşmesi (evlilik sözleşmesi) geçmişe etki etmemektedir.
Sözleşmenin türü, içeriği ve koşulları hukuka uygun olmalıdır. Sözleşmeyi imzalayacak olan taraflar da sözleşme iradesinde olmalı ve hukuka aykırı bir durum teşkil etmemelidir. Hukuka aykırı bir durum teşkil ettiği vakit sözleşmenin iptal edilmesi gerekmektedir. Sözleşme iradesini sakatlayan sebepler nedeniyle sözleşmenin iptali istenebilir. Tehdit, cebir ya da korku ile sözleşme imzalatılabilir, imza hile ile elde edilebilir. Sözleşmedeki imzanın hile ile elde edildiği, tehdit, cebir ile imzalatıldığı vakit sözleşmenin iptali istenebilir. Bunun yanında sözleşmede şekil şartının yokluğu ya da tipe aykırılık halinde sözleşmenin iptali gerçekleşebilir. Tarafların evlilik içerisinde edinmiş olduğu mallara ilişkin imzalayacakları sözleşmede, sözleşmeden itibaren mallara ilişkin mal rejimi türü değiştirilebilecektir. Sözleşme ile sözleşme tarihinden önceki mallara ilişkin bir rejim değişikliğine gidilemez, evlilik tarihinden geçerli olacak bir şekilde düzenlenemez. Sözleşme ile rejimi geriye götürme olanağı yoktur.
Türk Medeni Kanunu’nda dört mal rejimi sıralanmıştır;
– Edinilmiş Mallara Katılma,
– Mal Ayrılığı,
– Paylaşmalı Mal Ayrılığı,
– Mal Ortaklığı.
1 Ocak 2002’den bu yana uygulanan yasal mal rejimi olup Yeni Türk Medeni Kanunu ile gelen bir rejimdir. Bu tarihten önceki yasal düzenlemeye göre; evlilik sırasında edinilen mallar kimin üzerine kayıtlı ise o mallar da kayıtlı olan kişinin üzerinde kalıyordu. Ancak yeni düzenleme ile evlilik içerisinde elde edinilen mallar eşler arasında eşit olarak paylaştırılabilecektir. Üstelik çalışmayan kadının da müşterek konuta vermiş olduğu emeğinin de edinilmiş mal rejimi tasfiyesine göre yaptığı katkı ile alacağı olabilecektir. Türk Medeni Kanunu’nun 219. Maddesinin birinci fıkrasında da belirtmiş olduğu üzere; _“Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.”_
Eşlerin edinilmiş malları ile kişisel mallarının ayrımı önemli bir durumdur. Edinilmiş mallara katılma rejiminin son bulmasıyla her eş diğer eşte kalan kişisel mallarını geri alır. Bu nedenle edinilmiş mallar ile kişisel malların ayrımı çok önemlidir; tasfiyeye girecek olan mallar edinilmiş mallardır. Türk Medeni Kanunu’nun 218. Maddesinde edinilmiş malların kapsamı belirtilmiştir: _“Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar.”_
Evlilik içerisinde eşlerin karşılığını vererek, evlilik birliği nedeniyle yapmış oldukları paylaşım ile elde edilen mal varlığı değerleridir. Buna ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 223. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtildiği üzere; _“Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.”_ Türk Medeni Kanunu’nun 219. Maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere; _“Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır: Çalışmasının karşılığı olan edinimler, sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, kişisel mallarının gelirleri, edinilmiş malların yerine geçen değerler”_ Öncelikle edinilmiş mal mutlaka ekonomik bir değeri olan, paraya çevrilebilecek bir mal olmalıdır. Somut örneklerle anlatacak olursak eşlerden birine aileden kalan bir daire kişisel mal iken o dairenin kira geliri edinilmiş maldır. Evlilik birliği içerisinde edilen dairenin ya da aracın eşlerden birinin geliri, maaşı ile alınması mühim olmamaktadır; bu mallar edinilmiş mal sayılmaktadır. Diğer bir husus da edinilmiş mal olan, araç ya da taşınmazda, malın kimin üzerine kayıtlı olduğu da mühim değildir. Tarafların boşanma sürecine girip mal rejiminin sona ermesiyle eş, diğer eşten edinilmiş malın değeri üzerinden alacak hakkına sahip olacaktır. Edinilmiş mal ayrımında yasanın iki koşulu bulunmaktadır; karşılık verilerek kazanma ve edinilmiş mal rejimi devamı boyunca kazanmadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 220. Maddesine göre kişisel mallar; _“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,_ manevî tazminat alacakları, kişisel mallar yerine geçen değerler.” Kişisel mallara örnek verilecek olursa; miras olarak kalan daire, kişisel mala girmektedir. (bu dairenin kira geliri ise edinilmiş mala girmektedir). Miras kalan bu dairenin satımı ile başka bir daire satın alınırsa yine kişisel mal sıfatını kaybetmeyecektir. Ayrıca eşlerden biri evlenmeden önce satın almış olduğu daire ya da arabanın yerine başka bir ev ya da araba alırsa kişisel mal olarak kalacaktır. Kumar veya talih oyunlarından elde edinilen kazanımlar kişisel mal olarak kabul edilir. Kişilik haklarınızın zedelenmesi nedeniyle almış olduğunuz manevi tazminat da yine kişisel mal kabul edilir. Mahkemede iddia edilen kişisel mal, kanıtlanamadığı takdirde edinilmiş mal olarak kabul edilecektir. Kanun bazı durumlarda edinilmiş mal olarak sayılan malın tarafların imzalayacağı bir sözleşme ile kişisel mal olarak sayılabileceğini kabul etmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 221. Maddesine göre; _“Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler.”_
Tarafların iddia etmiş olduğu ancak kime ait olduğu bilinmeyen malların durumunda Türk Medeni Kanunu’nun 222. Maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur; _“Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.”_
Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona ermesinde kişisel ve edinilmiş malların ayrımına dair Türk Medeni Kanunu’nun 228. Maddesinin birinci fıkrasında belirtilmiştir; _“Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.”_ Mal rejiminin sona erdiği andan sonra söz konusu mallardan biri ya da hepsi elden karşılıklı ya da karşılıksız olarak çıkarılsa dahi mal halen mevcutmuş gibi tasfiye anındaki değeri dikkate alınacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 228. Maddesinin ikinci fıkrasında ise _“Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.”_ Bu madde ile hangi tür mallara girdiğinin tespiti konusunda özel bir düzenleme getirmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 230. Maddesinde yer almakta olup ilgili kanun maddesi şöyledir: _“Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir. Her borç, ilişkin bulunduğu mal kesimini yükümlülük altına sokar. Hangi kesime ait olduğu anlaşılamayan borç, edinilmiş mallara ilişkin sayılır. Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine veya mal daha önce elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.”_
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 01.01.2002 yılından önce yürürlüğe girmiş olup edinilmiş mallara katılma rejimi bu tarihten öncesini kapsamamaktadır. Söz konusu tarihten önce evlenen çiftler için uygulanacak olan yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi değil, mal ayrılığı rejimidir. Ancak bu tarihten önce evlenen ve bu tarih sonrası itibariyle evlilikleri devam eden çiftlerin evlilik içerisindeki edinmiş oldukları malların rejiminde de önemli nüanslar bulunmaktadır. Şöyle ki; 01.01.2002 tarih öncesinde evlenen çiftlerin edinmiş oldukları malların yasal mal rejimi mal ayrılığı rejimine tabi iken bu tarih sonrası itibariyle edinmiş oldukları malların yasal mal rejimi edinilmiş mal rejimine tabi olacaktır. Görüldüğü üzere çiftlerin evlilik tarihi önemli olduğu kadar malların edinildiği yıl da önemli olacaktır.
01.01.2002 tarihinden sonra evlenen çiftler aralarında sözleşme imzalayarak kanundaki mal rejimlerinden birini tercih etmemişler ise yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi olacaktır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi tarafların evlenmiş oldukları tarih itibariyle sonuç doğuracaktır. Taraflar aralarında imzalamış oldukları sözleşme ile yasal mal rejimi dışında kanunda sayılan diğer mal rejimlerinden birini tercih etmiş ancak bu sözleşmeden vazgeçtiği durumlar olabilmektedir. Tarafların tercih etmiş olduğu mal rejiminden vazgeçtikleri tarih, edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıç tarihidir.
Artık değer konusu Türk Medeni Kanunu’nun 231. Maddesinde yer almaktadır; _“Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır. Değer eksilmesi göz önüne alınmaz.”_
Değer artış payı, eşin mal alımında malvarlığı ya da emeğiyle yapmış olduğu katkıdır ve değer artış payının talep edilebilmesi için mal rejiminin sonlandırılması gerekmektedir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 227. Maddesinde açıklandığı üzere _“Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.”_ Görüldüğü üzere bu hüküm sayesinde eşlerden biri diğer eşin malı almasına ya da malın iyileştirilmesine, korunmasına karşılık almaksızın yapmış olduğu katkı nedeniyle diğer eşten alacağı olmaktadır. Eşin mala yapmış olduğu katkı, mal rejimi tasfiyesi esnasında bir değer artışı meydana getirmemiş ve malın değeri aynı olarak kalmış ise eş, yapmış olduğu katkı kadar diğer eşten alacağı olacaktır. Söz konusu malda değer kaybı olduğu vakit yine eşin yapımı olduğu katkı değeri kadar alacağı olacaktır. Ancak mal rejimi tasfiyesine kadar malda değer artışı gerçekleşmiş ise katkıda bulunan eşin alacağı katkı payında artış olacaktır. Değer artış payında önemli olan husus, eşin mala yapmış olduğu katkı ise karşılık almaksızın ve bağış kastıyla yapılmaması gerekmektedir. Eş mala yapmış olduğu katkıda, yatırım veya ticari amaçta olmalıdır. Peki mal elden çıkmış ise bu malın değer artış payı nasıl hesaplanacaktır? Buna ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 227. Maddesinin ikinci fıkrasında _“Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması hâlinde hâkim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.”_ düzenleme yer almaktadır. Diğer önemli bir husus ise tarafların değer artış payından vazgeçme ya da değiştirme olanakları olup olmadığıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 227. Maddesinin 3. Fıkrasında bu konuya ilişkin açıklık getirilmiştir; _“Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler.”_
Türk Medeni Kanunu’nun 229. Maddesinde sıralanmıştır; _“Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir: Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler”_ İlgili maddede sayılan durumları her ikisinde de “olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar” ile “katıma alacağını azaltmak kastıyla yapılan devirler” iddiasını öne süren eş bu iddiayı ispatlamak zorundadır. Eş, diğer eşin olağan hediyeler dışında yapmış olduğu kazandırmaların rızası olmadan yaptığını ispatlamalıdır. Ancak kazandırmayı yapan eş, diğer eşin rızası olduğunu iddia ediyorsa ispat yükü o eşte olacaktır. Katılma alacağını azaltmak kastıyla yapılan devirlerde ise iddiada bulunan eş ya da mirasçılar katılma alacağını azaltma kastıyla yapmış olduğu devri ispatlamakla mükelleftir. Türk Medeni Kanunu’nun 229. Maddesinin üçüncü fıkrasında; _“Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.”_ belirtilmiştir. Böylelikle dava sonucunda verilecek olan karar, davada ihbar edilen üçüncü kişiye de etki edebilecektir. Örneğin TMK 229. Maddenin 1. Fıkrasındaki “mal rejiminin sona ermesinden bir yıl önceki karşılıksız kazandırma” olasılığının olduğu hallerde önem teşkil etmektedir. Mal rejimi tasfiyesi esnasında borçlu olan eş katılma alacağını karşılamayacak durumda ise eş ya da mirasçılar üçüncü kişiden bu karşılıksız kazandırmadan eksik kalan miktarı talep edebilecektir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erdiği haller; – Mahkeme tarafından evliliğin sonlandırılması veya iptali kararı verildiğinde, – Eşler başka bir mal rejimini kabul ettiğinde, – Eşlerden biri öldüğünde, – Mahkeme tarafından mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesi. Buna ilişkin hüküm Türk Medeni Kanunu’nun 225. Maddesinde yer almaktadır; “Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.” Edinilmiş Mal Rejimi Sona Erdiği Vakit; Taraflar birbirlerinde bulunan kişisel mallarını geri alabilecektir. Buna ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 226. Maddesinin 1. Fıkrasındaki maddede, _“Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.”_ olarak belirtilmiştir. Taraflar arasında payı mülkiyete konu olan bir mülkiyet söz konusu ise malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilecektir. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 226. Maddesinin 2. Fıkrasında belli koşullara bağlanmıştır; _“Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir.”_ Tarafların karşılıklı olan borçları bulunmakta ise buna ilişkin düzenleme yapabileceklerdir. Buna ilişkin hüküm Türk Medeni Kanunu’nun 226. Maddesinin son fıkrasında _“Eşler karşılıklı borçları ile ilgili düzenleme yapabilirler.”_ olarak belirtilmiştir.
Boşanma davasında tarafların boşanmalarına ilişkin kararın kesinleştiği tarih zamanaşımı için önem teşkil eder. Nitekim boşanma davası sonucunda verilen boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde mal paylaşımı davası açmayan taraf, mal paylaşımına ilişkin dava açma hakkı düşecektir. Zamanaşımı süresinin başlangıcı; Evlilik eşlerden birinin ölümü ile de sona erebilmektedir. Eşlerden birinin ölümü ile evlilik sonlandığından mal rejimi tasfiyesine ilişkin dava adına zamanaşımı süresi de eşin ölümü tarihi ile başlayacaktır. Eşler arasındaki mal rejimi, eşlerin başka bir mal rejimini tercih etmesiyle de sona ermektedir. Bu durumda eşlerin seçmiş olduğu yeni mal rejiminin seçildiği tarih itibariyle zamanaşımı süresi başlayacaktır.
1 Ocak 2002 tarihinden önce kabul edilen yasal mal rejimi mal ayrılığı rejimi idi Ancak yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi; seçimlik mal rejimi ise mal ayrılığı rejimi olarak kabul edilmiştir. Eşler hangi mal rejimini seçtiklerini evlenmeden önce evlendirme memurluğuna yazılı bildirim yapabilir veya noterde sözleşme ile düzenleyebilirler. Evlilik sonrası da mal ayrılığı rejimini tercih ettiklerine dair noterde sözleşme düzenlenebilir. Buna dair ayrıntılı bilgiler yukarıda bahsedilmiştir. Mal ayrılığı rejimi; evlenmeden önce eşlerin kendi kazandıkları malın kazanana ait olduğu gibi evlilik sonrası da nasıl kazanıldığına bakılmaksızın kazanana ait olması demektir. Adından da anlaşıldığı üzere eşlerin evlilik sonrası mal paylaşımına girmemesi, malların ayrılması demektir. Malların borç ve tasarruflarından eşler kendi malından sorumlu olacaktır. Mal ayrılığı rejimi, edinilmiş mallara katılma rejiminden farklı olarak kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarına sahiptir. Ancak bütün bunlar yasal sınırlar içerisinde mevcuttur.
Mal ayrılığı rejimi, eski Türk Medeni Kanunu’nda yasal mal rejimi iken yeni kanun ile yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi olmuştur. Günümüzde mal ayrılığı rejimi, seçim yolu ile tercih edilen bir mal rejimi haline gelmiştir. Mal ayrılığı rejimine geçiş, tarafların sözleşme yoluyla ya da eşlerden birinin olağanüstü mal ayrılığı rejimine geçiş için hakim talebiyle yapılabilmektedir. Mahkeme tarafından verilen karara karşılık istinaf yoluna başvuruda bulunulabilir ve istinaf mahkemesi kararın yeniden hüküm tesisi adına değerlendirmeye alabilecektir. Taraflar mevcut olan mal rejiminden mal ayrılığı rejimine geçişi sözleşme yolu ile yapabilmektedirler. Mal ayrılığı rejimine geçiş adına imzalanan sözleşme, noterden düzenleme veya onaylama şeklinde yapılabilmektedir. Mal ayrılığı rejimine geçiş adına yapılacak sözleşme kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğundan sözleşme, bizzat eşler tarafından imzalanmalıdır. Görüldüğü üzere tarafların ortak bir karar ile mal ayrılığı rejimi seçmeleri sözleşme ile mümkündür. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 206. Maddesinde sayılan durumlardan birini içerdiği zaman eşlerden biri tek taraflı olarak mal ayrılığına dönüşmesini mahkemeden talep etme hakkı bulunmaktadır. Mal ayrılığına geçiş için diğer bir yol ise eşlerden birinin olağanüstü mal rejimine geçiş için hakimden müdahalede bulunma talebi için açmış olduğu davadır. Mal ayrılığına geçiş yapılabilmesi için haklı nedenler bulunması gerekmekte olup söz konusu bu nedenler Türk Medeni Kanunu’nun 206. Maddesinde belirtilmiştir; “Haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir: Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması, Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması, Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi, Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması, Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması. Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.” Mal ayrılığına geçme talebinde bulunacak olan eş, hangi görevli ve yetkili mahkemede dava açmalıdır? Mal ayrılığına geçiş talebinde bulunulacak olan eşin açacağı davada görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Yer yönünden yetkili mahkeme ise eşlerden birinin yerleşim yeridir. Mahkeme tarafından dava sonunda mal ayrılığına geçiş talebi kabul edildiği vakit mal ayrılığı rejimi tarafların evliliğinden itibaren değil, dava tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Buna ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 225. Maddesinin 2. Fıkrasında; _“Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”_ Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi geçerli olan evliliklerde ise mal ayrılığına geçiş adına Türk Medeni Kanunu’nun 247. Maddesinin 2. Fıkrasında da mal ayrılığına geçişin başladığı tarih belirtilmiştir. Şöyle ki; _“Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde de, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”_ Mal ortalığı rejimine ilişkin hükümde de geçerli olduğu üzere Türk Medeni Kanunu’nun 271. Maddesinin 2. Fıkrasında _“Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”_ belirtilmiştir.
Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi ile edinilmiş mallara katılma rejimi birçok yönüyle birbirine benzemektedir. Bu rejimde de esas kural ‘eşit paylaşım’ dır. İki rejim birbirine çok benzer; fakat tasfiye kısmında birbirlerinden ayrılırlar. Paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde tasfiye usulünde aynı olması esastır. Türk Medeni Kanunu’ na göre yasal sınırlar içinde her eş kendi malvarlığı üzerinde yönetim ve yararlanma hakkına sahiptir. İşin özü itibariyle evlilik devam ettiği müddetçe her eş kendi malı üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Ancak evlilik sona erdiği vakit, mal ayrılığında olduğu gibi her eş kendi malını kendisi almayacak, mal ayrılığı olmayacaktır. Evlilik sona erince mallar eşit olarak tasfiye edilecektir. Her eş kendi malında yönetim hakkına sahiptir. Türk Medeni Kanunu’nun 244. Maddesinde de belirttiği üzere _“Eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur.”_ Eşler arasında hangi malın kime ait olduğuna dair uyuşmazlıkta ispat yüküne dair Türk Medeni Kanunu’nun 245. Maddesinde belirtilmiştir; _” Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.”_ Eşlerin borçlarına dair sorumluluğa ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 246. Maddesinde ise _“Eşlerden her biri, kendi borçlarından bütün malvarlığıyla sorumludur.”_ Görüldüğü üzere eşlerin borcuna dair sorumluluk bütün malvarlığından sorumlu tutulmuştur. Paylaşmalı mal ayrılığında süreç şu şekilde başlar; her eş diğer eşin malını iade eder. Ancak eşlerin her ikisinin üzerine kayıtlı mal bulunmakta ve eş bu malın tamamına sahip olması ile üstün bir yararı varsa eşine ait olan payın değerini ödeyebilir. Eşine ait pay adına ödenecek değer ödeyeceği gündeki değerdir. Payın ödenmesi ile eş, malın tamamına sahip olabilir. Eşlerden biri diğer eşin malının iyileşmesine katkısı olmuşsa, katkısı oranında bedel ödenmesini talep edebilir. Önemli olan bir diğer husus; bu mal rejiminde eş zina veya hayata kast nedeniyle boşanma davasında hakkaniyete göre kusurlu eşin payının azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 250. maddesinin 2. fıkrasında paylaşmaya tabi olmayan mallar sayılmıştır: _“Manevî tazminat alacakları, miras yoluyla edinilen mallar ile karşılıksız kazandırmada bulunanın açık iradesinden aksi anlaşılmadıkça, sağlar arası veya ölüme bağlı tasarruflarla edinilen mallar hakkında bu hüküm uygulanmaz.”_ Paylaşıma tabi olan mallar ise; paylaşmalı mal ayrılığı rejiminin kurulmasından sonra evlilik süresince edinilmiş mallar olup ailenin ortak kullanım ve yararlanmasına özgülenmiş mallar, ailenin ekonomik geleceğini güvence altına almaya yönelik yatırımlardır. Bu mal rejiminin en önemli özelliği de aile konutu ile ilgilidir. Türk Medeni Kanunu daha çok kadınların mağdur olmasını engellemek amacıyla boşandıktan sonra eşlerden birine aile konutunda oturmaya devam etmesi için hak tanımıştır. Söz konusu bu konut paylaşıma tabi olan bir konut ise (diğer eşin ailesinden kalan bir miras değil ise); hakim durumun özelliğine, çocukların menfaatine ve maddi olanaklara göre aile konutunda oturmaya devam etmesine karar verebilir.
Mal ortaklığı rejiminde iki tür mal vardır: ortaklık malları ile eşlerin kişisel mallarıdır. Ayrıca genel ve sınırlı mal ortaklığı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Eşlerin kanunen sayılan kişisel mal varlıkları dışındaki mallar ile gelirleri genel mal ortaklığına girmektedir. Söz konusu genel mal ortaklığında eşlerin yalnız başına tasarrufta bulunma hakkı yoktur. Genel mal ortaklığına dahil olan mallarda eşler bölünmemiş bir bütünlüğe sahiptir.
Sınırlı mal ortaklığı, tarafların imzalamış olduğu mal rejimi sözleşmesi ile kurulabilmektedir. Daha doğru deyişle tarafların tercih edeceği bir rejim ile kurulma gerçekleşecek olup mal rejimi sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren gerçekleşecektir. Sınırlı mal ortaklığında, eşler, tarafların imzalamış olduğu mal rejimi sözleşmesiyle sadece edinilmiş malları kapsayan bir ortaklı kurabilirler. Bu ortaklığa kişisel malların gelirleri de dahildir.
Eşler mal rejimi sözleşmesi ile yalnızca edinilmiş mallardan oluşan bir ortaklık kabul edebilirler. Bu ortaklığa kişisel mallardan elde edilen gelir de dahildir.
Türk Medeni Kanunu’na göre Eşler mal rejimi sözleşmesiyle bazı malvarlığı değerlerini veya türlerini, özellikle taşınmaz malları, bir eşin kazancını, bir meslek veya sanat icrası için kullandığı malları ortaklık dışında tutabilirler.
Eşler ortaklık malının yönetimini evlilik birliğinin yararına uygun olarak yöneteceklerdir. Yönetim sırasında temel kural ‘evlilik birliğinin yararı’dır. Olağan işlerde her eş tek başına hareket edebilir, ancak yaptığı her işlem diğer eş için sonuç doğurur. Olağan dışı işlerde, eşler tek başına hareket edemez; birlikte hareket etmeleri zorunludur. Bu nedenle birlikte yapmaları ya da tek başına yaparken diğerinin rızasını alma zorunluluğu vardır. Eğer diğer eş haklı bir sebep olmaksızın rızasını vermekten kaçınırsa evlilik birliğinin temsili hükmünce hakime başvuruda bulunma hakkı vardır.
Mal rejimi tasfiyesine ilişkin davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunu’nun 214. Maddesinde belirtilmiştir; _“Eşler veya mirasçılar arasında bir mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda, aşağıdaki mahkemeler yetkilidir: Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi, Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hâkim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda, bu davalarda yetkili olan mahkeme, Diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi._”
Tarafların evlilik öncesi ya da evlilik sonrasında yasal mal rejimi dışında kanunda bulunan üç mal rejiminden birini tercih ettikleri sözleşmedir. Halk arasında evlilik sözleşmesi olarak bilinen bu sözleşme, hukuken mal rejimi sözleşmesi olarak geçmektedir. Evlilik sözleşmesinin konusu ise çiftler evlilik içerisinde edinilen malların nasıl bölüşüleceğini ve malların kime ait olacağıdır. Ülkemizde de evlilik sözleşmesi uygulamasında artış olmuştur. Taraflar evlenmeden önce ya da evlendikten sonra aile hukukunda uzman olan bir avukat aracılığıyla sözleşme düzenlemekte ya da noter aracılığıyla tercih edilen mal rejimi beyan edilmektedir. Evlilik sözleşmesi hukuka uygun olarak düzenlenmeli, tarafların ortak iradesini yansıtmalıdır.
Eşlerden biri diğer eşe karşı açacağı mal rejimi davası ile evlilik içerisinde edinilen mallardan alacak talep edebilmektedir. Ancak mal rejimi davası açabilmek için tarafların boşanma aşamasında olması, daha doğrusu tarafların arasında görülen bir boşanma davası olmalıdır. Mal rejimi, tarafların evlendikleri tarihten itibaren başlar boşanma davasının açıldığı tarihe kadar devam eder. Önemli olan ise mal rejimi davasının ne zaman açılacağıdır. Mal rejimi davası, boşanma davası ile birlikte açılabilirken boşanma davası sona erdiği vakit de açılabilmektedir. Ancak boşanma ile mal rejimi davası açılmadan önce mutlaka uzman olan bir avukat ile görüşülmelidir. Böylelikle mal rejimi davasının hangi aşamada açılabileceği, hangi mallarda hangi eşin ne kadar hakkı olduğu mutlaka öğrenilmelidir. Unutulmamalıdır ki mal rejimi davası her halukarda boşanma davasının kesinleşmesini beklemektedir. Mal rejimi davası, tarafların boşanma davası kesinleşmeden görülmez, mutlaka boşanma davasının sonucunu bekler.
Aile konutu ailenin birlikte mesken kurmuş olduğu meskene denir. Eşin rızası olmadan aile konutu üzerinden kira sözleşmesini feshedemez, tapuda malik dahi olsa satamaz veya üzerindeki hakları sınırlayamaz. Kiralık evde oturan ve ailenin meskeni olan bu konut, aile konutu özelliğini yitirmemektedir. Aile konutu adına belli sınırlamalar tanınmıştır. Aile konutu üçüncü bir kişiye satılamaz, devredilemez, ipotek ettirilemez. Bütün bunları tapu kaydına aile konutudur şerhi konulması ile olacaktır. Peki bunu eş nasıl yapacaktır? Öncelikle apartman yöneticisinden veya muhtarlıktan ikametgah (aile konutu olduğuna dair) bir belge alacaktır. Bu belge ve evlenme cüzdanı ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğü’ne başvuruda bulunacaktır. Tapu Müdürlüğü tarafından taşınmazın tapu kütüğüne aile konutudur şerhi konulacaktır. Aile konutu şerhi, yeni bir aile konutu elde edilmesi, aile konutu vasfını yitirecek bir durum olan evliliğin sona ermesi gibi özellikler barındırmaktadır.
İSTANBUL ( ). AİLE MAHKEMESİ İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR
DAVACI: Ad Soyad (TC Kimlik No)
Adres
VEKİLİ: Av. Ad Soyad
Adres
DAVALI: Ad Soyad (TC Kimlik No)
Adres
DAVA DEĞERİ: 10.000 TL (Fazlaya ilişkin haklarımızın saklı kalması kaydıyla)
KONU: Taraflar arasındaki mal rejiminin paylaştırılması, katılma alacağı ve davaya konu olan taşınmazlara ihtiyati tedbir konulması talepli dava dilekçesidir.
AÇIKLAMALAR:
1-) Taraflar arasında İstanbul ( ). Aile Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosya üzerinden davacı müvekkil tarafından boşanma davası açılmıştır. Boşanma davası henüz sonuçlanmamış ve devam etmektedir.
2-) Tarafların evlilik tarihi 02.02.2015 tarihinde olup evlilik içerisinde edinilen mallar açısından yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Taraflar arasındaki evlilik içerisinde … İli … İlçesi … Mahallesi … Pafta … Ada Nolu bir adet taşınmaz ve … Plakalı araç bulunmaktadır.
3-) Davalının evlilik birliği içerisinde edinilen malları satışa çıkarma durumu bulunmakta ve elden çıkararak mal kaçırmaya çalışmaktadır. Davalının mal kaçırma ihtimalinin kuvvetli olması sebebiyle mal ve banka hesaplarına tedbir konulması için işbu davayı açma gereği doğmuştur.
HUKUKİ DELİLLER: İstanbul ( ). Aile Mahkemesi …/… Esas Sayılı dosyası, nüfus kayıt örneği, tapu kaydı, ekonomik ve sosyal durum araştırması, POLNET sorgusu, bilirkişi incelemesi, tanık beyanları ve ilgili her türlü yasal delil.
HUKUKİ SEBEPLER: TMK ve HMK ile ilgili her türlü yasal delil.
SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan ve gerekçelendirilen nedenlerle;
1-) Davalının mal kaçırma amacının önlenmesi için davalı adına kayıtlı … İl … İlçesi … Mah. … Pafta … Ada Nolu taşınmaza ve banka kayıtlarına ihtiyati tedbir konulmasına,
2-) Tarafların evlilik birliği içerisinde edinilen malların tasfiyesine,
3-) Tasfiye sonucunda ortaya çıkacak olan fazlaya ilişkin haklarımızın saklı kalması kaydıyla 10.000 TL katılma alacağımızın yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-) Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafça ödenmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.
Davacı Vekili
Av. Ad Soyad
İmza
İSTANBUL ( ). AİLE MAHKEMESİNE DAVACI: Ad Soyad (TC Kimlik No)
Adres
VEKİLİ: Av. Ad Soyad
Adres
DAVALI: Ad Soyad (TC Kimlik No)
Adres
DAVA DEĞERİ: 10.000 TL (Fazlaya ilişkin haklarımızın saklı kalması kaydıyla)
KONU: Davalıdan müvekkile ait olan eşyaların iadesi, iadesi mümkün değil ise bedelinin ödenmesi yönünde talebimizdir.
AÇIKLAMALAR:
1-) Tarafların evliliği 5 yıl sürmüş olup İstanbul ( ). Aile Mahkemesi’nin …/… Esas …/… Karar sayılı dosyası üzerinden boşanmışlardır. Tarafların boşanma kararı kesinleşmiştir.
2-) Ancak davalının şu anda ikamet etmiş olduğu evde, tarafların müşterek konutu iken, müvekkilin boşanma nedeniyle evden ayrılmış ve eşyalarını da alamamıştır. Müvekkilin söz konusu evde şahsi eşyaları kalmıştır. Eşyaların listesi boşanma davası sona ermeden açmış olduğumuz İstanbul ( ). Aile Mahkemesinin …/… Değişik İş sayılı dosyasındadır.
3-) Sonuç olarak müvekkile ait olan eşyaların iadesini, iadesinin mümkün olmaması halinde ise bedelini talep etmekteyiz.
HUKUKİ SEBEPLER: TMK, HMK ve ilgili her türlü yasal delil.
HUKUKİ NEDENLER: İstanbul ( ). Aile Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası, İstanbul ( ). Aile Mahkemesinin …/… Değişik İş Sayılı dosyası tanık, fotoğraf, faturalar ve her türlü yasal delil.
SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan ve gerekçelendirilenler ışığında müvekkile ait davalının yaşadığı konutta kalan eşyaların iadesine, iadesinin mümkün olmaması halinde ise dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafça ödenmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.
Davacı Vekili
Av. Ad Soyad
İmza
Davacı kadın, dava dilekçesinde boşanma ile birlikte ziynet alacağı ve katılma alacağı talebinde bulunmuştur. Ziynet alacağı talebi, boşanma davasının fer’i niteliğinde değil, nispi harca tabidir. Davacı kadının boşanma davasının reddine karar verilmesi ile tarafların boşanma kararı kesinleşmemiştir. Dava dosyası adına deliller bu süreçte toplanabilecektir. Mal rejiminin tasfiyesi, mal rejiminin sona ermesi halinde görülecek ve boşanma davası sonucunda verilen kararın kesinleşmesi gerekecektir. Boşanma davası henüz kesinleşmediğinden mal rejimine ilişkin talep incelemesi de gerçekleştirilmeyecektir. Bütün bu nedenlerle katılma alacağına ilişkin talep, boşanma davasından ayrılmalı ve boşanma davasının sonucunun beklenmesi, verilecek olan karara göre bir hüküm tesis edilmelidir. Bu nedenle Yargıtay, katılma alacağının boşanma davasının fer’i niteliğinde olduğu gerekçesi ile yerel mahkemenin vermiş olduğu ret kararı verilmesi doğru bulmamıştır. _(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/217 Esas, 2018/12153 Karar)_
“Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın, dava dilekçesinde özetle dava konusu taşınmazın 15 yıldır aile konutu olduğunu, eşinin 23.11.2011 tarihinde vefat ettiğini, geride mirasçı olarak önceki evliliğinden olan çocuklarını bıraktığını, eşinin ölümünden sonra da halen bu taşınmazda oturduğunu, eşinin önceki evliliğinden olan çocuklarının bu taşınmazla ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açtıklarını belirterek dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulması istemiyle eldeki bu davayı açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davaya konu taşınmazın her ne kadar aile konutu olsa da davacının eşinin vefatı ile taşınmazın aile konutu olma özelliğini yitirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafça temyiz edilmiştir. _“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz”_ (TMK m. 194/1). _“Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklemek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır”_ (TMK m. 240/1). _“Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir”_ (TMK m. 240/3). _“Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir”_ (TMK m. 652/1). _“Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir”_ (TMK m. 652/2). Evliliğin, boşanma veya iptal kararıyla sona ermesi ile eşlerin birinin ölümü sebebiyle sona ermesinin, hukuki sonuçları farklıdır. Zira, evliliğin ölümle sona ermesi durumunda sağ kalan eş mirasçı konumundadır. Diğer durumlarda ise eşler birbirine mirasçı olamazlar. Bu sebeple, evliliğin ölümle sona ermesi durumunda sağ kalan eşin miras hakları devam etmekte, ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 240 ve 652. maddesinde aile konutuyla ilgili kendisine tanınan yasal hakları bulunmaktadır. Sağ kalan eşin, bu düzenlemelerde yer alan haklarını diğer mirasçılara karşı kullanabilmesi için ayrıca bir dava açması zorunlu olmayabilir. Çünkü, sağ kalan eş ve diğer mirasçılar, dava açılmadan, yasal düzenlemeye uygun şekilde mirası taksim edebilirler… dayalı miras taksimi olmaz ise sağ kalan eş, haklarını kullanmak için her zaman diğer mirasçılara karşı ayrı bir dava da açabilir. Bu yüzden, dava konusu taşınmazın aile konutu niteliği, sağ kalan eş açısından, eşinin ölümünden sonra da devam etmektedir. Yasanın amacı sağ kalan eşin eski yaşantısını devam ettirmesini sağlamaktır. Dolayısıyla Türk Medeni Kanunu’nun 194, 240 ve 652. maddelerindeki açık düzenlemelere göre, aile konutuna sağlanan koruma da sona ermemiştir. Eldeki davada, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu yapılan yargılama ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mirasçı konumundaki sağ kalan davacı eş, yargılama sırasında elbirliği (TMK m. 640/2, 701) halinde paydaş (malik) konumunda olduğundan ve elbirliği hali devam ettiği sürece kendisinin rızası olmadan tapuda devir işlemi yapılamayacağından (TMK m.702/2), artık TMK’nun 194/3 maddesi gereğince tapu kaydına aile konutu şerhi verilmesine de gerek kalmamıştır. Bu durumda davanın reddi sonucu itibariyle doğru olmakla birlikte, dava konusu taşınmazın her ne kadar aile konutu olsa da eşinin vefatı ile aile konutu olma özelliğini yitirdiği gerekçesiyle davanın reddi doğru olmamıştır. Ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün gerekçesinin açıklanan şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HUMK m. 438/son). SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple gerekçesinin düzeltilerek ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.”_ (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/4848 Esas, 2018/14147 Karar)_
Taraflar arasında görülen davada, davacı eşini iş kazası sonucu kaybettiğini mirasçı olarak davacı ile eşinin önceki evliliğinden kızı kaldığını belirterek ferdi kaza sigortasından doğan tazminat alacağının edinilmiş mal niteliğinde olduğunu belirterek mirasçılar arasında paylaştırılmasını talep ederek katılma alacağının davalıdan tahsil edilmesini talep etmiştir. Katılma alacağına ilişkin davanın kabulü olarak verilen karara davalı tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur. Davalı, evliliğin ölümle sona erdiğini ve hak düşürücü süre olan ölümden itibaren bir yıllık sürenin dolduğunu belirtmiştir. Ayrıca kaza sigorta ödencesinin edinilmiş mal niteliğinde olmadığından bahisle temyiz yoluna başvurmuştur. Dava konusu ferdi kaza poliçesi incelendiğinde, dava konusu ödemenin muris ve poliçe sigortalısının ölümü ile meydana geldiği, miras paylarının mirasçılar arasında paylaştırıldığı sabitti. Mevcut olayda, ödemelerin ölümden sonra gerçekleştiği ve ödemenin artık kişisel mal olduğu, tasfiyeye dahil edilemeyeceği ve davacı lehine katılma alacağına hükmedilemeyeceğinden bahisle bozma kararı verilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu karar hukuka uygun bulunmamıştır. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/3702 Esas, 2014/13956 Karar)_
Davacı taraf, davalı olan eşin evlilik öncesi kooperatif üyesi olduğu ve ödemelerin evlilik içerisinde de ödemiş olduğu dairenin davacı tarafın hak talep etmemesi adına üçüncü kişilere devrettiğini belirterek tespit dosyasındaki dairenin bedelinin yarısının ödenmesine dair talepte bulunmuştur. Davalının mirasçıları ise ödemenin evlilik öncesi tamamlandığını ve davacının söz konusu daireden herhangi bir hakkı olmadığından bahisle davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, davacının davasının kısmen kabulüne karar vermiş ancak davacı mahkemenin kararına karşılık temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay, dosya incelemesinde, davanın katkı payı ve katılma alacağına ilişkin olduğundan öncelikle davada aile mahkemelerinin görevli olduğunu belirterek asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. Bunun yanında, davacının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle bozulmasına ilişkin karar verilmiştir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/15539 Esas, 2015/20137 Karar)_
Davacı taraf, evlilik birliği içerisinde davalı olan eşinin üzerine kaydettiği tapu kaydının iptalini ve kendi adına tescil ettirilmesi talebiyle dava açmıştır. Davacı taraf, yalnızca tapu kaydının iptal edilerek taşınmaz kaydını talep etmiş ve katılma alacağına ilişkin bir istekte bulunmamıştır. Davalı, dava dilekçesine cevap olarak taşınmazın yalnızca kendi geliri ile alınmadığını ve şirketten satın alındığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkeme, davaya konu edilen taşınmazın davacı tarafından davalıya bağışlandığını ve davalının taşınmazda kişisel mal niteliğinde olduğundan bahisle davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay, dosya incelemesinde, davaya konu edilen taşınmazın mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde açılarak tapu iptali talebinde bulunulmuş, katılma alacağına yönelik bir istemde bulunulmamıştır. Mal rejiminin sona ermesi halinde eşin diğer eşten katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı talebinin söz konusu olamayacağı belirtilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesi isteğinde bulunan eşe tanınan hakkın ayni hak olmadığı, şahsi hak olduğu belirtilmiştir. Kanunda bazı hallerde borçlu eşin borcunu ayın olarak ödemeyi kabul ettiği kabul edilmiş olup mahkeme dosyasına konu olan davada, istisnai haller mevcut değildir. Mahkeme her ne kadar davayı reddetmiş ise de ret gerekçesinin mal rejiminin tasfiyesi sonucunda oluşan hakkın kişisel hak niteliğinde olduğu ve mülkiyet istenemeyeceğinden ve katılma alacağına ilişkin talep olmadığından, davanın bu gerekçe ile reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle bozma kararı verilmiştir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/11537 Esas, 2015/20072 Karar)_
Taraflar arasında görülen dava mal paylaşımına ilişkindir. Taraflar 2003 yılında evlenmiş, evlilik birliği içerisinde iki adet taşınmaz ve bir araç alınmıştır. Davacı, kişisel malı ve ziynet eşyalarının verilmesi ile katkıda bulunduğunu belirterek davacıdan alacağını talep etmiştir. Davalı ise davadaki taşınmazlar ve aracın kişisel malı oluğu ve davacının katkısı olmadığını açıklayarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkeme tarafından dava kabul edilerek, bir taşınmaz adına talep edilen alacağın reddine, araç ve diğer taşınmaz adına ise katılma alacağının karar tarihinden itibaren geçerli olduğundan bahisle karar verilmiştir. Dava konusu olan taşınmaz, 12.07.1998 kooperatif üyeliğine dayalı olarak 16.05.2008 tarihinde ferdileştirme yoluyla davalı adına tescil ettirilmiş, 2010’da başka birisi üzerine tescil ettirilmiştir. Diğer taşınmaz ise konut kredisi kullanılarak 2005 tarihinde tescil ettirilmiş, araç da 2009 yılında tescil ettirilmiştir. Yargıtay, dosya incelemesinde, kooperatif ile alınan evin 2008 yolunda üzerine tescil ettirilmesi nedeniyle 01.01.2002 tarihinden itibaren 2008 yılına kadar yapılan ödemelerde davacının yasal edinilmiş mallara katılma döneminde olduğundan tasfiyeye tabi tutulması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, kooperatif üyeliğine yapılan ödemelerin kim ve nasıl yapıldığını kanıtlaması gerektiği, yapılan ödemelerin tespitine ilişkin araştırma yapılmadığından eksik inceleme ile reddi isabetli bulunmamıştır. Bütün bu nedenlerle verilen karara karşılık bozma kararı verilmiştir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/2838 Esas, 2015/13321 Karar)_
Taraflar arasında görülen davada, katkı payı ve katılma alacağına ilişkin dava açılmıştır. Taraflar 1977 yılında evlenmiş, evlilik birliği içerisinde üç adet taşınmaz ve bir adet araç bedeli davacı tarafından ödenmesine rağmen davalı adına tescil ettiğinden bahisle taşınmaz ve araç üzerinden alacak istemli dav açılmıştır. Davalı, dava dilekçesine cevaben davaya konu edilen taşınmaz ve araçların kişisel malı olduğu ve davacının herhangi bir katkısı bulunmadığı belirterek davanın reddini talep etmiştir. Tarafların boşanma davası 2007 yılında açılmış ve 2011 tarihinde boşanma kararı kesinleşmiştir. Eşler arasındaki mal rejimi 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten sonra ise edinilmiş mallara katılma geçerli olacaktır. Davaya konu edilen araç 2004 tarihinde satın alınmıştır. Mahkeme ise dava kısmen kabul edilmiş, bir taşınmaz adına katkı payı alacağı ve araç üzerinden ise katılma alacağına, kooperatife ilişkin ise usulden ret kararı verilmiştir. Davacı her bir kararı ayrı ayrı temyiz etmiştir. Mahkeme, kooperatif hakkındaki taşınmaza ilişkin tapu kaydının belirlenememesi nedeniyle usulden ret kararı vermiştir. Yargıtay dosya incelemesinde, mahkemenin davacı taraf, taşınmaz hakkında kooperatif üyelik hakkını tasfiye etmiştir ve bu nedenle tapu kaydının oluşturulmasının zorunlu olmadığı belirtilmiştir. Bu nedenle tasfiye tarihine kadar olan ödemelerin tasfiyeye tabi tutulması gerektiğinin daha doğru olduğuna kanaat getirmiştir. Yargıtay, ilamında tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre kocanın aileyi geçindirme yükümlülüğü ve taşınmaz edinme tarihi olarak tasarruf miktarının hesaplanması ve katkı oranının belirlenmesi, tespit edilen oranın taşınmazın belirlenmiş olan dava tarihindeki değeri ile çarpılması ile katkı payı alacağının saptanması olarak karar verilmesi gerektiğinden bozma kararı vermiştir. Mahkemenin belirtilen bir şekilde katkı payı alacağının hesaplanması gerekmektedir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/2626 Esas, 2015/13320 Karar)_
Taraflar arasında görülen dava katılma alacağına ilişkin olup davacının açmış olduğu dava reddedilmiştir. Davacı ile davalı 2004 yılında evlenmiş, evlilik birliği içerisinde edinile taşınmazın tasfiye alacağında bulunulduğu, muvazaalı olarak üçüncü kişiye devredildiği belirtilmiş ve davaya konu edilen taşınmaz adına katılma alacağı talep edilmiştir. Davalı, davacının açmış olduğu davanın anlaşmalı boşanmada davacının nafaka, tazminat ve eşya talebinde bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddini talep etmiştir. Mahkeme, davacının boşanma davasında davalıdan tazminat, nafaka ve eşya talebinin olmadığını bildirmesine karşılık tasfiye davası açmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine kararını vermiştir. Yargıtay, davacının boşanma davasındaki beyanının boşanmanın ferisi niteliğinde olan tazminat ve nafaka, ev eşyalarına yönelik olduğu, mal rejimi ve dava konusu taşınmaza ilişkin bir açıklamada bulunmadığını belirtmiştir. Mal rejiminin tasfiyesi davası, boşanma davasının eki niteliğinde olmadığından iddia ve savunma çerçevesinde delillerin toplanılması, tüm delillerin değerlendirilmesinden sonra karar verilmesi gerektiği belirterek bozma kararı vermiştir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/2621 Esas, 2015/13319 Karar)_
Taraflar arasında görülen mal rejimin tasfiyesi davasında, mahkeme tarafından verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Ancak hüküm davacı tarafından temyiz edildikten sonra davadan ve kanun yollarından feragat etmiştir. Yargıtay, feragat ve kabulün hükmün kesinleşinceye kadar mümkün olduğunu belirterek feragat hükmünün sonuçlarını doğuracağını belirtmiştir. Ancak feragate ilişkin verilecek olan karar mahkemenin yetkisinde olduğundan bir karar verilmesi adına dosya yerel mahkemeye gönderilmiştir. Yargıtay bu nedenlerle mahkemenin vermiş olduğu kararı bozmuştur. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/19602 Esas, 2015/21131 Karar)_
Davacı, boşanma davasına karşı dava olarak açtığı ve tefrik edilen mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davadır. Taraflar 17.06.2007 tarihinde evlenmiş, 21.11.2011 tarihinde ise boşanma davasına ilişkin karar kesinleşmiştir. Davaya konu edilen taşınmaz ise 03.07.2008 tarihinde satın alınmış, davalı eş adına tescil edilmiş ve taşınmaz üçüncü kişiye satılmıştır. Taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi söz konusudur. Dava, artık değere katılma alacağına ilişkindir. Edinilmiş malda, artık değere katılma alacağının yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı hesaplanırken mal rejiminin sona erdiği sırada malların tasfiye tarihindeki rayiç değerleri esas alınır. Davacı tarafından temyiz itirazları değerlendirilmiş ve tasfiyeye konu taşınmazın boşanma dava tarihinden kısa süre önce üçüncü kişiye devir gerçekleşmiş olsa da tasfiyede geçerlidir. Mahkemihtiyece tasfiyeye konu mal devir tarihindeki sürüm değeri olarak bedel üzerinden katılma alacağına hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle hukuki dayanağı olmayan karara karşılık bozma kararı verilmiştir. _(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/18313 Esas, 2015/20162 Karar)_
Davacı, ipoteğin kaldırılması ve aile konusu şerhi konulması talepli dava açmıştır. Davacı, eşi ile yirmi dört yıldır evli olduğunu ve davaya konu olan taşınmazda da yirmi dört yıldır yaşadığını belirtmiştir. Ancak banka taraşından konut üzerine ipotek tesis edildiği ve mülkiyeti kayınpedere ait olan aile konutunun tapusunun eşinin üzerine verildiği ve davalı bankanın yasaya aykırı olarak konut üzerine ipotek tesis ettiğini belirterek aile konut şerhi konulmasını talep etmiştir. Davalılardan banka ise cevap dilekçesinde, açılan davanın haksız olduğunu davacının eşinin kullanmış olduğu kredilerin teminatını teşkil etmek kaydıyla ipotek tesis ettiğini ve evli olduğunu bilerek işlem yapıldığına dair davacının dayanağı olmadan iddiada bulunduğunu belirtmiştir. Davalı, yapılan işlemlerde iyiniyetli olduğunu, aile konutuna dair talebin bu nedenle reddedilmesi gerektiğini, davalının mülkiyetine geçen taşınmazın aile konutu olup olmadığına dair araştırma yükümlülüğünün yüklenmesinin doğru bulunmadığını savunmuştur. Yerel mahkeme, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. Maddesine dayanarak davalı bankanın iyi niyetli olması gerektiğini, tacir olan bankanın basiretli bir iş adamı gibi hareket etme zorunluluğunun bulunduğunu belirterek söz konusu taşınmazın aile konutu olup olmadığı yönünde araştırma yapılması gerektiğinden davanın kabulüne kararı verilmiştir. Davalı banka mahkemenin vermiş olduğu karara karşılık temyiz itirazında bulunmuştur. Bunun üzerine Yargıtay, mahkemenin vermiş olduğu karar bozularak yerel mahkemeye yeniden gönderilmiştir. Yerel mahkeme ise vermiş olduğu karara karşılık direnme kararı vermiştir. Bunun üzerine Kurul, aile konutu ile ilgili bazı hukuki işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğuna dair kanunda belirtilmiştir. Dava konusu taşınmaz üzerine tapu kaydında ipotek tesis edildiği vakit aile konutu şerhi bulunmamaktadır. Davaya konu olan aile konutunda, banka tarafından ipotek tesis edilmiş, davacı eşin bu işlem esnasında rızası alınmamıştır. Bu nedenle yapılan işlem geçerli kabul edilmeyerek mahkemenin direnme kararı onanmıştır. _(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/2-247 Esas, 2015/2323 Karar)_
Mal paylaşımında dair Türk Medeni Kanunu’nda belli başlı hükümler bulunmakta, mal paylaşımına dair detaylı düzenleme yer almaktadır. Ancak her boşanma davası bir olmadığı gibi her mal paylaşımı davası da bir olmayacaktır. Bazı boşluk olan durumlarda ve benzer mal paylaşımı davasına göre Yargıtay kararları araştırılmalıdır.
01.01.2002 yılında yürürlüğe giren kanun ile yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Edinilmiş mallara katılma rejimi ile evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda her iki eşinde yarı yarıya hakkı bulunmaktadır.
Mal paylaşımı davasının ne kadar süreceği mahkemenin iş yoğunluğu, delillerin toplanması, tanığın duruşmada hazır olması, bilirkişi raporunun hazırlaması, adli tatil gibi birçok nedenler etkilemektedir. Ancak mal paylaşımı davası genellikle 1 ila 1,5 yıl kadar sürmektedir.
01.01.2002 tarihinden önce yürürlükte olan kanunda, çalışmayan eşin evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda bir hakkı bulunmamaktaydı. Ancak 01.01.2002 yılından sonra yürürlüğe giren kanun ile eşin ev hanımı olmasının evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda yasal hakkının olmasına engel bir durum bulunmamaktadır.
Dilekçe, öncelikle hukuka uygun olmalı ve tam, eksiksiz belirtilmelidir. Mal paylaşımı davası dilekçesinde tarafların görüldüğü boşanma dosyasının numarası, kararı ve mal paylaşımına konu olacak malların belirtilmesi gerekmektedir. Davacı, dilekçesinde davaya konu değerini de harç için belirtmelidir.
Mal paylaşımında, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanacaktır. Tarafların evlilik birliği içerisinde edinmiş olduğu taşınmaz, taşınır ve değeri olan her eşyada yarı yarıya hakkı olacaktır. Mahkeme tarafından paylaşıma konu olacak malların değeri uzman tarafından değerlendirmesi yapılacak, hesaplama değer üzerinden yapılacaktır.
Mal paylaşımı davası için zamanaşım süresi öngörülmüştür. Mal paylaşımı davası, zamanaşımı süresi içerisinde açılmalıdır. Mal paylaşımı davası, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içerisinde açılmalıdır. Zamanaşımı süresi içerisinde açılmayan mal paylaşımı davası, zamanaşımının dolması nedeniyle reddedilecektir.
Anlaşmalı boşanmada, taraflar boşanma konusunda mutabık olduğu gibi mal paylaşımı hususunda da mutabık olmalıdır. Taraflar anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımı konusunda da uzlaştığını ve paylaşımın nasıl olduğuna dair ayrıntılı bir düzenlemede bulunmalıdır.
Aldatma olarak nitelendirilen güven kırıcı hareketler, evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle boşanma davasının konusudur. Ancak üçüncü bir kişiyle cinsel münasebette bulunulması halinde zina nedeniyle boşanma davasının konusunu oluşturacaktır. Zina nedeniyle boşanma davasında zinada bulunarak kusurlu olan eş adına hakim takdiren payını azaltabilir veya kaldırabilir.
Mal paylaşımının gerçekleşmesi için öncelikle boşanma kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren mal paylaşımı davası, yargılama aşamasına kaldığı yerden devam edecektir. Mal paylaşımı davasının kararının kesinleşmesinden itibaren mal paylaşımına dair hükmün uygulanması için süreç başlamış olacaktır.
Boşanma aşamasında olan eşlerin açtığı mal paylaşımı davasında eşler, elindeki malları çıkarmak ve üçüncü kişilere satışını önlemek amacıyla malların üzerine tedbir kararı konulmasını talep edebilir. Buna ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. Maddesinde açıkça belirtilerek; _“Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.”_ Mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararı, geçici bir koruma olup mal paylaşımına ilişkin dava sonlanıncaya kadar geçerlidir. Böylelikle mal paylaşımına ilişkin davaya konu olan konut ya da arsa üzerine tapudan şerh konulmasını, araca ilişkin trafik kayıtlarında şerh ve bankadaki para üzerine bloke edilmesine yönelik verilen kararlar ile uyuşmazlığa konu olan mallarda tedbir alınmaktadır.
Boşanma aşamasında olan çiftlerin en büyük sıkıntılarından biri eşin diğer eşten mal kaçırmasıdır. Evlilik birliği içerisinde edinilen mallardan olan alacağının almasına engel olmak isteyen eş, söz konusu malları üçüncü kişiye satmakta ya da devretmektedir. Boşanma aşamasında olan ve mal rejimi davası açmak için hazırlık yapan taraf uzman bir boşanma avukatından mutlaka destek almalıdır. Boşanma davası açılmadan önce ya da boşanma davası devam ederken eş, diğer eşin yasal hakkı olan alacağını almaması için iyi niyetli olmayan bir tutum sergileyerek malları kaçırabilmektedir. Bu durumun önüne geçmek ve diğer eşin malları kaçırmasını önlemek adına önlemler alınmalıdır. Bu önlemlerden en önemlisi dava açılmadan önce eş, diğer eşin üzerinde ne kadar mal varlığı olduğunu net olarak bilmelidir. Hem süreci hızlandırmak adına hem de malları kaçırmasını önlemek amacıyla karşı tarafın üzerinde olan mal varlığı öğrenilmelidir. Açılacak olan dava ile eşin malları başkasının üzerine geçirmesi engellenebilir, malların üzerine tedbir konulabilir. Böylelikle eşin üzerinde olan malların başka birine satışının önüne geçilmelidir. Ancak bütün bunlar ve ileride hak kaybına uğramanın önüne geçilmesi için mutlaka uzman bir boşanma avukatından yardım alınmalıdır.
Eşlerden birinin yapmış olduğu bu kötü niyetli tutumun iptal edilmesi adına mutlaka uzman bir boşanma avukatından yardım alınmalıdır. Zira eşin yapmış olduğu satışın hukuka aykırı olduğunun ispatı zor olmakla beraber davanın gidişatında destek alınacak bir dava türüdür. İleride doğacak daha büyük hak kaybının önüne geçilmeli ve mağduriyet önlenmelidir.
1 Ocak 2002 yılından sonra olan evliliklerde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde evlilik içerisinde edinilen mallarda eşlerin yarı yarıya hakkı olmaktadır. Ancak taraflar boşanma aşamasına girmemiş olup evlilikleri devam ediyor ise mal kimin üzerine kayıtlı ise mal o kişinin olacaktır. Borçlu olan eşin üzerine kayıtlı olmayan bir mal için haciz konulamamaktadır.
Daha önceden de bahsetmiş olduğumuz üzere 1 Ocak 2002 yılından sonra evlenen çiftlerin yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Edinilmiş mallara katıma rejiminde eşlerin malları ortak sayılmakta olup evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda eşler yarı yarıya hak sahibidirler. Ancak eşlerden birinin borçlu olması halinde borçlu olan eşin üzerine kayıtlı olan eşyalara haciz konulabilmekte olup diğer eşin mallarına haciz konulamamaktadır. Borçlu olmayan eş üzerine kayıtlı olan mallara diğer eşin borçları nedeniyle haciz konulamamaktadır.
1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Borçlar Kanunu’nda kefalet sözleşmesi imzalanırken ‘eşin rızası’ şartı getirilmiştir. Evli olan kişinin kefalet sözleşmesi imzalanırken en geç sözleşme kurulduğu ana kadar yazılı rızasının alınması gerekmektedir. Eşin yazılı rızası alınmadığı takdirde imzalanan kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Ancak evli olan eşler için de bazı şartlar vardır; Mahkeme tarafından verilmiş ayrılık kararı olmadıkça, Yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça kefalet sözleşmesi imzalama hakları vardır. Ticari hayatı zorlaştırdığı gerekçesiyle 11.04.2013 tarihinde bazı istisnalar getirilmiş; mesleki ve ticari işlerle ilgili kefil olmada eşin rızası aranmayacaktır. Aşağıdaki durumlarda kanunen kefalet sözleşmesi imzalayan eşin rızasına gerek duymaz; Ticaret siciline kayıtlı ticari işletme sahibinin veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletlerde, 5570 Sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletlerle ilgili, Tarım kredi, tarım satış ve esnaf sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerle ilgili, Kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.
Tarafların evlilik tarihinden itibaren boşanma davası açılması tarihine kadar edinmiş olduğu mallar üzerinde edinilmiş mallara katılma rejimi bulunmaktadır. Yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimi 01.01.2002 tarihinden sonra evlenenler için geçerli bir mal rejimidir. Evlilik tarihi içerisinde alınan araba ya da ev üzerinde her iki eşin yarı yarıya hakları bulunmaktadır. Ancak tarafların boşanma davası açılmadan önceki tarihte satılan araba ya da ev için durumun ne olacağı merak edilmektedir. Boşanma davası açılmadan önce, eşlerden birisi kişisel malı olan araba ya da evi satışa çıkartmış ise bu satıştaki paradan diğer eşin herhangi bir hakkı olmayacaktır. Satılan ev ya da arabadan hakkı bulunmakta ise bu satıştaki değer üzerinden yasal hakkını mal paylaşımı davasında diğer eşin talepte bulunma hakkı vardır. Genelde eş, boşanma davası açmadan önce özellikle mal kaçırmak amacıyla, mal satımında bulunmakta ve elinden malları çıkartmaya çalışmaktadır. Bu tip durumlarda malını üçüncü bir kişiye danışıklı ya da danışıksız olarak satmaktadır. Eş, danışıklı olarak eşinden habersiz üçüncü kişinin üzerine araç ya da ev kaydında bulunuyor ise muvazaa iddiası ile satışın iptali talep edilebilir. Bunun yanında, eş, danışıksız olarak üçüncü kişiye mal satımında bulunuyor ise satım karşılığı edinmiş olduğu değerden yine talepte bulunma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle mal paylaşımı davasında, ilgili taşınmaz ya da aracın geçmişe dönük kaydına bakılır ve satış sözleşmesindeki değer ya da miktarın tespiti de noterden talep edilecektir. Bunun yanında satış yapan eşin, banka kayıtları da kontrol edilecektir. Her iki türlü eş, satıştan değerini talep edebilecektir.
Şirket hissesi, diğer mallar gibi menkul mallar dahilinde olup mal paylaşımı davasına konu edilebilecektir. Mal paylaşımı davasında dikkat edilecek ilk husus olan evlenme tarihi, şirket hisseleri için de geçerli bir durumdur. Öncelikle taraflar 01.01.2002 tarihinden sonra evlenmiş ya da evlilikle bu tarihten sonra da devam ediyor ise edinilmiş mal rejimi ile yasal olan hak talep edilebilecektir. 01.01.2002 tarihinden önce kurulan şirket hissesinden bir talepte bulunulamaz, kişisel mal niteliğindedir. Ancak 01.01.2002 tarihinden önce kurulmuş, evlilik bu tarihten sonra da devam ediyor ise kişisel mal olan şirketten elde edilen gelirden hak talebinde bulunabilecektir. Örneğin; 2002 yılından itibaren boşanma dava tarihine kadar elde edilen kazancın yarısı katılma alacağı olarak talep edilebilecektir. 01.01.2002 tarihinden sonra kurulan bir şirket adına diğer eş, mal paylaşımında talep konusu edebilecektir, edinilmiş mal niteliğindedir. Bu nedenle şirket hisselerinin piyasa değeri belirlenecek ve akabinde belirlenen değer üzerinden eşin yasal olan hakkı hesaplanacaktır. Eş, şirkete sermaye yerine emeğini koymuş ise mal paylaşımında şirketin ortaklara dağıtılan ödemeye bakılmalıdır. Yapılan ödeme, edinilmiş mal kapsamındadır. Ticari şirketin tasfiye payı, gelir olarak nitelendirilemeyecektir. Bu nedenle tasfiye payı, edinilmiş mal kapsamında nitelendirilemeyecektir.
01.01.2002 yılından önceki evliliklerde, mal ayrılığı rejimi yasal mal rejimi idi. Yasal mal rejimi, 01.01.2002 yılından sonraki evlilikler için edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olmuş, diğer eş çalışmıyor olsa dahi mal paylaşımında değer alacağı da bulunmaktadır. Ancak 01.01.2002 tarihinden önce, ev kadınlarının mal ayrılığı gereği emeği mal paylaşımında değer biçilmiyor idi. Şimdi çalışan kadın için de mal paylaşımında katkıda bulunduğu kabul edilmekte, ev hanımının da mal paylaşımında katkısı kabul edilmektedir. Mal paylaşımı davasında, çalışan kadının mal paylaşımında ne kadar katkısı olduğunun ispatı açısından ne kadar zamandır çalıştığı ve ne kadar gelirle çalıştığını kanıtlamakladır. Mahkeme tarafından atanacak olan uzman bilirkişi, katkının hesaplamasında bulunacaktır.
Mal paylaşımı davasına konu edilecek olan mallar, evlilik tarihinden itibaren başlayıp boşanma dava tarihine kadar ya evliliğin sona erdiği tarihi içerisinde edinilen mallardır. Eşlerden birisinin ölümü, evliliği sona erdirmektedir. Evliliğin sona ermesinden sonra yapılacak olan ödeme kişisel mal niteliğindedir. Evliliğin sonra ermesi sonrasında edinilen mal, tasfiyeye katılamaz. Bu nedenle kişisel malın tasfiyeye dahil edilemeyeceği açıktır.
Eşin üzerine kayıtlı olan bir araba ya da taşınmazı diğer eşin rızası ya da haberi olmadan satımı mümkündür. Sonuçta tarafların sözleşme özgürlüğü ilkesi bulunmaktadır. Ancak bazı durumlarda eş, mahkemeden talepte bulunarak evlilik birliği içerisinde edinilen malın satımını önlemek isteyebilecek, eşinin işlem yapma yetkisini kısıtlayabilecektir. Belli şartlar ve nedenlerle başvuruda bulunulabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 199. Maddesinde şartlar ve nedenler belirlenmiştir. İlgili maddede geçen durum tasarruf yetkisinin sınırlandırılması olup iki nedeni vardır: 1-) Ailenin ekonomik varlığının korunması 2-) Evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesidir. Eşin istemi üzerine, nedenlerinde uygunluk olduğu takdirde hakim gerekli önlemleri alacaktır. Boşanma aşamasına gelen eş, karısına tazminat ya da nafaka ödememek amacıyla ekonomik durumunu daha düşük göstermek niyetinde bulunarak mallarını devretmeye çalışmaktadır. Nafaka ya da tazminat alacak olan eşin icra yoluyla tahsilat yapmasını önlemek amacıyla da bu yola başvurulmaktadır. İlgili madde ile sınırlandırma yapılmış ve diğer eşin rızasına tabi tutulmuştur Eşin mal kaçırma yolunun kapatılması iş bu madde ile mümkün olup tapuda taşınmaz adına şerh düşürülecektir. Ancak bu talepte bulunacak olan eş, diğer eşin malları eksiltme yoluna gittiğini ispatlamalı, somut deliller sunmalıdır. Somut deliller sunulamadığı vakit, tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebi ile zaman kaybedilecek ve mallar için önlem için geç kalınmış olabilecektir.
Evlilik birliğinden önce alınan ya da evlilik birliği devam ederken anne ya da baba tarafından bağışlanan araç, kişinin kişisel malıdır. Bu nedenle söz konusu araç, evlilik birliğinde mal paylaşımına konu olmayacaktır. Ancak söz konusu araç, evlilik içerisinde satılmış ve üzerine para konulmuş ya da kredi çekilerek yeni bir araç alındığı halde durumun ne olacağı uygulamada çok fazla sorulmaktadır. Kişisel aracın satımı ile elde edinilen para, yine eşin kişisel malı olarak kalacaktır. O kısım, kişinin kişisel malıdır. Mal paylaşımı davasında kişisel aracın satılarak elde edilen para sorgulanarak kişinin yine kişisel malı olarak kalacaktır.
Bir kişinin alt soyu var ise yasal mirasçısı eşi ve çocukları olacaktır. İlk evlilikten ya da ikinci evlilikten çocuğun olması yasal mirasçısı olmasına engel teşkil etmemektedir. Ölen kişinin eşi ile boşanması ile mirasçılık durumu ortadan kalkacaktır, boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında eşin ölmesi halinde eş mirasçı olmayacaktır. Ancak ilk eşinden olan çocukları, ölen kişinin yasal mirasçısı olacaktır.
Günümüzde evliliklerdeki yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Eşlerin evlilik birliği içerisinde edinmiş olduğu mallarda yarı yarıya hakları bulunmaktadır. Ancak evlilik içerisinde, bir taşınmaz ya da mal alan eş, diğer eşin üzerine kaydettirebilir. Böyle bir durumda, tarafların boşanması halinde diğer eş hak kaybına uğradığını düşünmektedir. Mal, eşin üzerinde kayıtlı bir halde kalabilir, ancak yasal olan yarı yarıya olan hakkı devam edecektir. Mal paylaşımına konu edilecek olan mal için mahkeme, diğer eşin yasal olan hakkın ne kadar olacağını hesaplayacak ve öyle hüküm verecektir. Böyle bir sorun ile karşılaşmak istemeyen eş, evlilik içerisinde satın alınan menkul ya da gayrimenkulleri eşi ve kendisi üzerine kayıt altına alabilir. Böylelikle boşanma öncesi mal paylaşımına dair bir sorun ile karşılaşılmayacaktır.
Eski Medeni Kanunu’nda ev hanımının ev eşyalarına dair bir katkısı olmadığı ve aylık sabit bir maaş ile geliri olmadığından evlilik içerisinde edinilen malların değeri üzerinden bir hakkı bulunmamaktaydı. Ancak ev hanımları 01.01.2002 yılında gelen yeni düzenleme ile evlilik içerisinde edinilen mallarda hakkı bulunmaktadır. Ev hanımı, herhangi bir yerde çalışmıyor ve herhangi bir maaşı olmuyor olsa dahi eşine manevi destekte ya da ev hizmetinde bulunmaktadır. Bütün bu nedenlerle ev hanımlarının 01.01.2002 yılından sonraki yıllarda edinilen mallar açısından yasal olarak edinilmiş mallarda yarı yarıya hakkı bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 219. Maddesinin ikinci fıkrasında: *“Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler”* edinilmiş mal olarak belirtilmiştir. Bu nedenle tarafların evlilik birliği içerisinde 01.01.2002 tarihinden sonraki edinmiş olduğu mal varlığından azaltarak yapmış olduğu devirler edinilmiş mal niteliğindedir. Sandık ya da benzeri kurumlara yapılan ödemelerde diğer eşin yasal olarak hakkı bulunmaktadır. Yalnızca OYAK birikimi değil, aynı zamanda emekli maaşı, emekli ikramiyesi, kıdem tazminatı ya da işsizlik tazminatı gibi yapılan ödemelerde diğer eşin hakkı vardır. Mal rejimine konu edilecek olan bu ödeme, mal paylaşımında talep edilebilmesi için mal rejiminin sona ermemesinden önce ödenmiş olması gerekmektedir. Boşanma davasının açılmasından sonra yapılan ödemeler, mal paylaşımına konu edilmeyeceği Yargıtay içtihatlarında ve kanunda kabul edilmiştir. Evlilik içerisinde ödenilen tazminat harcanmış ve tüketilmiş, başka bir mal varlığı alınarak dönüştürülmemiş ise mal paylaşımı davasına yine konu edilmeyecektir. Evlilik içerisinde ödenmiş olan OYAK birikimi ile herhangi bir taşınmaz ya da araç alınmış, başka bir malvarlığı satın alınmışsa da miktarda değişim olmayacaktır. Evlilik içerisinde alınan mal üzerinden mahkeme bir hesaplama yaparak diğer eşin OYAK birikiminden alacağı hesaplanacaktır.
Gayrimenkul satın alınması bir hayli zor olup tek seferde alınması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle ortalama bir gelire sahip olan çiftler genellikle kredi ile ev satın almaktadır. Evlilik içerisinde ya da boşanma davası açılması tarihin sonrası ödeme yapan eşin mal paylaşımındaki değerin nasıl hesaplanacağı merak konusudur. Öncelikle evlilik öncesi kredi ile satın alınan ve kredi ödemesi evlenmeden önce bitmiş ise bu konut, kişisel maldır. Diğer eş, bu konut üzerinde herhangi bir hak talebinde bulunamayacaktır. Ancak evlilik öncesi kredi ile satın alınan evin evlilik devamında da ödemesi devam ediyor ise yasal hakkını talep edebilecektir. Böyle bir durumda eşin yasal hakkı, evlilik devamında ödenen kredi borcu ile boşanma davası açılana kadar olan ödemelerin toplamı üzerinden hesaplanacaktır. Evlilik içerisinde satın alınan ve kredi ödemesi boşanma davası açılması ile halen devam ediyor ise mal paylaşımında hesaplama durumu da değişecektir. Mal paylaşımı davasında, boşanma davası açılana kadar ödenen kısım için her iki eşin yasal hakkı olacaktır. Ancak boşanma davasının açılmasından sonra ödemelerin devam etmesi halinde, ödediği miktar ödeme yapan eşin üzerinde kalacaktır. Evlilik içerisinde kredi ödemesi yapan eş tek başına ödeme yapmış ve diğer eşin katkısı olmamış olsa dahi her iki eşin yine de alınan mal üzerinde hakkı bulunmaktadır.
İlk olarak evlilik içinde anne ya da babanın evi eş üzerine yapma hali ile evlilik öncesinde anne-babanın evi devretmesini ayırmak gerekmektedir. Anne ya da babanın evlilik öncesinde müstakbel eş üzerine evi ya da arabasını devretmesi ya da satması halinde evlilik içerisinde edinilmiş mal olarak sayılmayacaktır. Ancak anne ya da babanın evlilik öncesi bağış ya da satılan evden evlilik sonrasında kira geliri bulunuyor ise kira geliri edinilmiş mal niteliğindedir. Evlilik sonrasında anne ya da babanın eşe ev ya da araç hediye etmesi, bağışlamasında eşin bir kazanımı ile elde edilmiş bir araç ya da taşınmaz bulunmadığından edinilmiş mal niteliğinde olmayacaktır. Ancak taşınmaz ya da aracın satış ile elde edilmesi halinde anne ya da babadan bile alınmış olması farklılık yaratmayacaktır. Bu nedenle anne ya da babadan ev ya da araç satımı halinde evlilik içerisinde alınmış olduğundan kişisel mal değil, edinilmiş mal niteliğinde olacaktır. Mal paylaşımı davasında, eş, diğer eşin annesinden ve babasından satın aldığına dair yazılı belge sunmalıdır. Satın alındığına ve ne kadara satın alındığı ispatlanamadığı müddetçe mal paylaşımına konu edilen taşınmaza ait bir hak elde edilemeyecektir.
Mal paylaşımı davasının zamanaşımı süresi, boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlamaktadır. Yurt dışında boşanan ve yabancı mahkemenin vermiş olduğu boşanma kararının geçerli olabilmesi için tanıma ve tenfize başvurulmalıdır. Mal paylaşımı davası için işleyecek olan zamanaşımı süresi, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşme tarihinden itibaren hukuki sonuç doğuracağından başlayacaktır. Çünkü eşler arasındaki evlilik, tanıma ya da tenfiz kararının kesinleştiği tarihte sona erecektir. Tanıma ya da tenfiz kararının kesinleştirilmesi için herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Yabancı mahkemenin vermiş olduğu boşanma kararı için tanıma ya da tenfiz için her zaman dava açılabilir. Sonuç olarak mal paylaşımı davası için on yıllık zamanaşımı süresi tanıma ya da tenfiz kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacaktır.
Eşlerin evlilik birliği içerisinde edinmiş olduğu mallar, mal paylaşımına dahil edilmektedir. Boşanma davasının açılması ile taraflar arasındaki mal paylaşımı da sona erecektir. Boşanma davası açıldıktan sonra tarafların almış olduğu mallar, mal paylaşımına dahil edilmeyecektir. Ancak evlilik birliği içerisinde alınan mal ya da olan birikim ile elde edinilen mallardan alındığı vakit mal paylaşımına dahil edilecektir. Şöyle ki; evlilik içerisinde elde edinilen ve bankada biriktirilen para ile boşanma davasının açılmasından sonra bir mal alınır ise mal ayrılığına dahil olmayacaktır. Diğer eşin söz konusu olan bankadaki paradan katılma alacağı devam edecektir. Yine aynı şekilde evlilik içerisinde alınan bir ev ya da arabanın boşanma davasının açılmasından sonra satılarak başka bir mal alınması halinde mal paylaşımına o evin ya da arabanın değeri dahil olacaktır. Tüm bunları geçerliliği, taraflar arasında görülen boşanma davasının açılması ve kabul edilmesi durumunda geçerlidir.
Tarafların evlilik birliği süresi içerisinde eşlerin gelir bulunması halinde yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Bir eşin bankada birikim yapması, diğer eşin maaşını harcaması nedeniyle birikim yapamaması ya da herhangi bir mal alamaması mal paylaşımındaki hakkında bir şey değiştirmeyecektir. Mal varlığında her iki tarafın da yarı yarıya hakkı bulunmaktadır.
Evlilik birliği içerisinde edinilen mallar 01.01.2002 yılından sonra alınması kaydıyla her iki eşin de hakkı bulunmaktadır. Evlilik içerisinde her evliliğin bitimine neden olma ya da her kusur, kusurlu olan eşin payından olması anlamına gelmemektedir. Eşin mallar üzerindeki payı, zina veya hayata kast nedeniyle katılma alacağı hakimin takdirine göre kaldırılır ya da azaltılabilir. Görüldüğü üzere Türk Medeni Kanunu, zina veya hayata kast nedeniyle olan boşanmalarda kusurlu olan eşin katılma alacağını kaldırılabileceği ya da azaltılabileceği belirtilmiştir. Ancak terke dayalı boşanma için böyle bir durum geçerli değildir. Evi terk eden erkek ya da kadın eşin evi terk etmesi nedeniyle evlilik içerisinde edinilen mallardan olan hakkını kaybetmeyecektir.
Eşlerden birinin üzerine kayıtlı olan menkul malı diğer eşin kullanmaması ya da kullanamaması gibi bir kaide bulunmamaktadır. Eş, diğer eşin üzerine kayıtlı olan malı, kullanma gibi bir hakkı elbette mümkündür. Ancak boşanma davasının açılması ile eşin üzerine kayıtlı olan menkul malda, diğer eşin de hakkı olsa da o malın kullanmasını önleme gibi bir durum olamaz. Örneğin; evlilik içerisinde alınan bir aracın yarı değerini kadın ziynet eşyaları ile karşılamış ve araç erkek eş üzerine kaydettirilmiş. Erkek eş üzerine kayıtlı olan araçta kadın olan eşin değer olarak erkek eşten daha fazla hakkı bulunuyor diye eşten aracın anahtar teslimi talep edilemez. Şayet araç erkek eş üzerine kayıtlıdır, kullanmaya da hakkı bulunmaktadır. Uygulamada en sık karşılaşılan sorun bu konudan doğmaktadır.
01.01.2002 yılından sonra gerçekleşen evliliklerde eşlerin evlilik içerisinde almış olduğu mallarda yarı yarıya hakları bulunmaktadır. Ancak bu tarih öncesi olan evliliklerde ise yasal mal rejimi mal ayrılığı olduğundan mal kimin üzerine kayıtlı ise kayıtlı olan eşin olacaktır. 01.01.2002 yılından sonraki evliliklerde mal ayrılığı rejimi bulunmamaktadır. Ancak taraflar aralarında imzalayacağı bir sözleşme ile mal ayrılığı rejimine geçebilirler. Böylelikle evlilik içerisinde alınan mal, mal paylaşımı konusu dışında kalabilecektir. Şöyle ki, bu sözleşme taraflar evlenirken imzalayacağı gibi evliliğin devamında da imzalayabilir. Evlenirken imzalandığı vakit, evlilik tarihinden itibaren hüküm doğuracak ve evlilik tarihinden bu yana tarafların almış olduğu mallarda, mal, kimin üzerine kayıtlı ise onda kalacaktır. Evliliğin devamında imzalanacak olan sözleşmede ise sözleşme geriye yürümeyecek, sözleşme tarihinden itibaren alınacak olan mallar için geçerli olacaktır.
Evlilikte mal paylaşımına konu edilecek ve hak talep edilecek olan malların ayrımı önemlidir. Eşinin kişisel malına karşılık diğer eşin yasal bir hak talebi olamayacaktır. Bu nedenle de evlilik içerisinde edinilen malın eşinin kişisel malı mı yoksa edinilmiş malı mı olduğu ayırt edilmelidir. Uygulamada en çok sorulardan birisi eşine kalan mirastan diğer eşin hakkı olup olmayacağıdır. Burada önemli olan eşine kalan miras, eşinin kişisel malı mı yoksa edinilmiş malı mı olup olmadığıdır. Eşine kalan miras ya da karşılıksız olan kazanım eşinin kişisel malıdır. Bu nedenle eşine kalan mirası, diğer eş mal paylaşımı davasına konu edemeyecektir.
Evlilik amacıyla eşlerin almış olduğu beyaz eşya, mobilya, elektronik ürünlerin mal paylaşımında nasıl bölüşüleceği uygulamada bilinmemektedir. Çeyiz eşyalarında ya da evlilik öncesi malın diğer eşin hakkı bulunup bulunmadığı önemli bir konudur. Öncelikle eş tarafından evlilik öncesi alınan eşya, o eşin kişisel malı olacaktır. O mallar hakkında diğer eşin talep hakkı bulunmamaktadır. Ancak eş, evlilik öncesi satın almış olduğu malların faturalarını ya da ödeme yaptığına dair belgelerini ispatlamalıdır. Aksi takdirde eşyalarda her iki eşin yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Bu hususta önemli olan bir durum daha vardır, ev eşyaları evlilik öncesi alınmış ama evlilik devamında da ödemeleri devam ediyor ise eşyalar kişisel mal niteliğinde kalmayacaktır. Böyle bir durumda ise eşyaların evlilik öncesi ödeme kısmı kişisel mal, evlilik sonrası devam eden ödemeler edinilmiş mal olarak kalacaktır. Evlilik öncesi alınan eşyalar aile tarafından ödenmesi halinde de aynı durum geçerli olacaktır. Evlilik öncesi ödemenin tamamlanarak alınma durumu aile tarafından da gerçekleştirilmiş ise aynen iade ya da değeri talep edilebilir.
Evlilik öncesi alınan mallarda diğer eşin hakkı bulunmamaktadır. Evlilik öncesi kazanılan mal ya da elde edinilen mallarda ise diğer eş yarı hisse üzerinden hakka sahiptir. Ancak 01.01.2002 tarihinden sonra olması koşuluyla. Bu nedenle evlilik önce satın alınan taşınmazdan gelen kira gelirinde diğer eşin de hakkı bulunmaktadır.
01.01.2002 yılından sonraki yapılan evliliklerde, eşlerin evlilik içerisinde edinmiş olduğu mallarda yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Ancak bu tarih öncesindeki mallarda mal kimin üzerine ise o mal onun olarak kalmaya devam edecektir. Bankada biriktirilen para için de durum aynıdır. 01.01.2002 tarihinden sonraki evlilik ya da biriktirilen parada her iki eşin yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Eşlerden yalnızca birinin geliri bulunuyor, diğerinin geliri bulunmuyor ise yarı yarıya haktan bir şey değişmeyecektir. Yasa gereği, eşlerden birisinin geliri olmasa dahi evlilik içerisinde edinilen mallarda her iki eşin de eşit derecede hakkı bulunmaktadır.
Maddi tazminat edinilmiş mal olarak kabul edilirken manevi tazminat kişisel mal olarak kabul edilmektedir. Evlilik içerisinde eş, manevi tazminata hak kazanır ise diğer eşin manevi tazminatta hak talebi yoktur. Ancak eş, maddi tazminata hak kazanır ise diğer eşin o tazminatta yarı yarıya hakkı bulunmaktadır.
Boşanma davasının fer’i unsurları velayet, nafaka ve tazminattır. Ziynet alacağı ya da katılma alacağı boşanmanın fer’i unsuru değildir. Ancak katılma alacağının hüküm doğurabilmesi için boşanma davasının boşanma ile sonuçlanması ve kesinleşmesi gerekmektedir. Katılma alacağı, boşanma davasının fer’i unsuru olmaması nedeniyle ayrı bir dava olarak görülecektir. Boşanma davası ile birlikte açılmış olması halinde boşanma davasının başvurma harcı yanında, mal rejimine dair belirtilen dava değeri üzerinden nispi harç da yatırılmalıdır. Boşanma davası ile mal rejimi davasının birlikte açılmasında bir engel yoktur. Yalnızca boşanma davası ile mal rejimi davası ayrı olarak görüleceğinden hakim, mal rejimi davasını boşanma davasından tefrik edecektir. Mal rejimi davası, aynı mahkeme içerisinde başka bir esas numarasına kaydedilecektir. Boşanma davası ile mal rejimi davasının birlikte açılması, eşin mal kaçırma olasılığının engellenmesi amacıyla biran evvel tedbir konulmasının istenilmesinden kaynaklanmaktadır.